İlişkilerin dilemması hız kesmeden devam ederken; hepimiz, nasıl birbirimizi daha derinden anlarız ya da nasıl daha konforlu bir aşk yaşarız onun derdine düşüyoruz.

Hem anlaşılmak isterken, hem de anlaşılmamak ve kendimizi saklamak için, elimizden geleni ardımıza koymuyoruz.

 

Konuyu bir de; farklılaşma açısından ele alalım ne dersin?

Birbirimize yakınlaşmak için, aynı düşünmek zorunda olmadığımızı, anlamaya gönüllü olmanın yeterli olduğunu düşünelim.

 

Çift ve aile terapisinin, ana gündemlerinden bazıları; yakın ilişki sisteminin çözümlenmesi, zorlukları anlamak; aynı zamanda, birbirini etkileyen düşünce ve davranış kalıplarına işlevsel bir yaklaşım geliştirmektir.

İlişki sistemini çözümlerken, benlik farklılaşması kavramı, en kuvvetli bileşen diyebiliriz.

 

Romantik ilişkiye girdiğimiz andan itibaren; yakınlık hissi, beraberinde, diğerine müdahale etme, onay arama, kendi geçmişindekini acıları bir başkasıyla onarmaya çalışma gibi bir dizi sabotajla beraber gelişiyor.

Yakınlık hissi, bir başkasının gözünden, kendimi inşa etmeme sebep oluyor.

Böyle bakınca; bugünüm ya da bugün olduğum halimle değil, geçmişimle seven biri oluyorum.

 

Geçmişten getirdiğim bilgiler, kim olduğumu düşündüğüm, vakti zamanında ebeveynim tarafından nasıl sevildiğim; benim, bir başkasını nasıl seveceğimin referansı oluyor. Farklılaşma kavramıyla birlikte; sevgiye dair fikirlerimi, tüm bu çarpık bilgilerden uzaklaştırırken, hem de alternatif sevgi dili geliştirebiliyorum.

 

Kerr ve Bowen’a (1988) göre; benliğin farklılaşması, iç ve dış duygusal baskılara otomatik olarak tepki vermeme becerisidir. Aynı zamanda kaygı durumlarında dahi, esnek ve akılcı olabilme yeteneğidir. Farklılaşma düzeyi yükseldikçe, ilişki içinde duygusal temaslarda bulunsa bile kişi kendiliğini koruyabilecektir.

 

Bu ifadelerden yola çıkarak; benlik farklılaşması; ilişkilerin dengesinde, çok önemli vurguya sahip iki kavramdan bahseder.

 

‘Birliktelik ve Bireysellik’

 

İlişkilerde ‘birliktelik ve bireysellik’ kavramları arasında denge kurabilmek demek;

Hem bağ kurup, yakınlık hissederken, hem de, kendi benliğini ortaya koyabilmektir.

Kişinin, bir gruba ya da ilişkiye ait olabilirken, o ilişkinin içinde, kendi fikirleri, grubun fikirlerinden farklı olsa dahi, rahatça söyleyebilmesi demektir.

Şefkatli dil yapısını kullanırken, bir başkasının fikrini dinleme ve anlamaya gönüllü, farklı görüşleri ‘tehdit’ olarak kabul etmeden, birilerinin etkisinde kalmadan, özerk davranışta bulunma yetisidir.

Basit bir ifadeyle toparlarsam; hem birini çok sevip, önemserken, hem de ondan bağımsız ve farklı düşünebilme/davranabilme konusunda açık olabilirim.

Bazen birliktelik yaşarken, bireyselliği ihmal ettiğimiz ve kendi önceliklerimizle, diğerinin önceliklerini aynılaştırmaya çalıştığımız olabiliyor.

Bu kavramların anlaşılması, ilişkilerde, birbirimize müdahale etmemizi azaltırken, çatışmalar esnasında, karşı tarafı daha kolay anlayabilmeyi sağlar. Aynılaşmak, anlaşmak gibi görülmedikçe; birbirimizi hafifletmeye ve rahatlatmaya başlarız. Zor değil, iyi geliriz..